BİR KİTAP
Künye bilgileri şöyle:
*
KUZEY KAFKASYA DAĞLILARININ ÖZGÜRLÜK UĞRUNDA MÜCADELESİ (1917-1920)
Altay Göyüşov, Türkçeleştirme ve Ekler: Sefer E. Berzeg, Kuban Matbaacılık, Ankara
*
Azeri tarihçi Göyüşov’un 2000 yılında Baku Devlet Üniversitesi tarafından yayınlanan bir kitabı bu.
Konusu adında yazılı.
Türkçe ve Rusça olanlar başta olmak üzere geniş bir kaynakçadan yararlanılarak hazırlanmış.
Yoğun bir emek ürünü ve Kafkasya Dağlıları konusunda bence çok önemli olan bir çalışma.
*
Kitaptan birkaç not şöyle:
Bölge tarihindeki olayların anlatımında “önemli miktarda tahrifler ve sahtekarlıklar yapılmış olması yanında, sessizlikle geçiştirilmiş sayfalar da bulun”maktadır. (Göyüşov, s. 6)
Tarihteki olaylarla günümüzde yaşananlar arasında birebir benzerlikler vardır. Bolşevikler Çarlık sınırlarını ihyaya çalışmışlardır ve bu durum günümüzde de tekrarlanmaktadır. Her iki dönemdeki uluslararası güçlerin yaklaşımı da aynıdır. Çeçenistan’ın Alhanyurt yerleşiminde 1919’da yapılan katliam 1999’da da aynen tekrarlanmıştır. Çarlık ve Sovyet dönemleri ile günümüzde olanlar “Velikorus (Büyükrus) şovenizminin” sürekli olarak var olduğunu göstermektedir. 1917-1921 döneminin öğrenilmesi Lenin ve Bolşevizm’e de gerçek değerinin verilmesi açısından gereklidir. Sovyet tarihçiliği olaylara “zorla sınıf mücadelesi rengini vermeye” çalışıp “milli bağımsızlık hareketlerini tahriflere uğratmışlar ve olayları sahteleştirme yolunu tutmuşlardır.” (Göyüşov, s. 7, 8)
Sovyet tarihçiliği Lenin hükümetinin anlaşmazlıkları kışkırtıp Büyükrus şovenizminden bir araç olarak yararlandığını gizlemeye çalışarak olayların saptırılmasını ve tahrif edilmesini sağlamıştır. (Göyüşov, s. 12-17)
Batılıların bölgeyle ilgili incelemeleri önemlidir, ancak bunların bazı kusurları da bulunmaktadır. “Batılı tarihçiler, İtilaf Devletleri’nin (Antant) 1919 yılında Dağlılar’ın Denikin’le mücadelesi döneminde yer aldığı yanlış mevkii hiç belirtmemişlerdir.” Onların o kadar eleştirdiği Lenin’in “işgalinde, Batılı devletlerin de dolaylı günahı vardır.” Çünkü Kafkaslıları desteklemek yerine Denikin’i destekleyerek sonradan bölgeyi Sovyetlerin işgal etmesine neden olmuşlardır. Ayrıca Kafkasya’nın güneyinde de uluslararası hukuk ihlal edildiği halde Batılı devletler aciz kalmışlar ve bu hususlar Batılı tarihçilerin eserlerinde hiç yer almamıştır. (Göyüşov, s. 18, 19)
İncelemenin görevleri arasında, Sovyet tarihçiliğinin klişelerinin ortadan kaldırılması, gerçeklerin ortaya çıkarılması, 1917-1920 döneminde bölgede olanın bağımsızlık mücadelesi olduğunun ve bu sırada Beyaz ve Kızıl Rusya’nın birçok kez yerli halka karşı birleştiğinin kanıtlanması, Şubat 1917 sonrası bölgede ortaya çıkan milli çekişmelerin Bolşeviklerin iktidar mücadelesine dayandığının gösterilmesi, Ekim devrimi sonrası Lenincilerin yerli halklarla mücadele ettiğinin ve soykırımları araç olarak kullanmak suretiyle Rusların emperyalist yararlarının mirasçısı olduklarının ve Sovyetlerin bölgeye yerleşmesinin işgal yoluyla olduğunun kanıtlanması, Dağlı halkların imrenilecek metanetinde İslamiyetin önemli etkenlerden birini oluşturduğunun gösterilmesi, hususları da bulunmaktadır. 1917-1920 dönemi “birçok özellikleriyle günümüze benzemektedir.” “Tarih, Rusya’nın Kafkaslar’ın kuzeyini ele geçirdikten sonra güneyine de el uzattığına iki kez tanık olmuştur.” (Göyüşov, s. 23-25)
Genelde “hıristiyanlığı kabul eden Osetler… Rus emperyalizminin dayanağı haline” gelmişlerdir. (Göyüşov, s. 29)
“Osetya sürekli olarak, İnguşlar’la Kazaklar arasında meydana gelen çatışmalarda İnguşlar’ın düşmanları ile aynı cephede yer almıştır.” 1917-1920 döneminde hıristiyan Osetler “İnguş soykırımlarına Ruslar’la birlikte yakından” katılmışlardır. Bolşevikler de Rus imparatorluk yararlarına sadık kalmışlar ve “dünkü bağlaşıkları İnguşlar’ın değil, Osetler’in yandaşı gibi davranmışlardır. Yani aslında Lenin hükümeti, Rusya’nın… emperyalist niteliğini korumuştur.” İnguşlar özgürlükseverlikleri nedeniyle her zaman emperyalizm için tehlike oluşturmuşlardır. “Rusya’nın imparatorluk yararlarının irsi mirasçıları olarak Bolşevikler, bu iki halk arasındaki anlaşmazlıklarda, İnguşlar’ın onlara verdiği hizmetlere bakmaksızın Osetler’i destekliyorlardı.” (Göyüşov, s. 30, 31)
Müslümanlık Dağlı direnişinin ana nedenlerinden biri olmuştur. Ruslar Kafkasya’da “mertlik ve temiz yüreklilikle” karşılaşmışlardır. Dağlılar bu yönleriyle manevi yönden işgalcilerden çok daha yüksektedirler. Rus sınırlarını koruyan Kazaklar birçok yönden Dağlıları örnek almışlardır. (Göyüşov, s. 32, 33)
*
Katılıp katılmamak bir yana, tek başına, kitaptaki yöntemsel denebilecek bu hususlar bile, bence çok öğretici ve kıymetli.
*
Şubat 1917’deki Çarlığı sona erdiren devrimden sonra özerk yaşam konusunda umutlanıp barışçıl yöntemlerle geleceklerini düzenlemeye çalışan Dağlılar Ekim 1917’deki Bolşevik darbesini takiben büyük bir karmaşa ve silahlı saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar.
Asıl anlaşmazlıklar “Bolşevik propagandalarının etkisi altında cephelerden kitlesel olarak firar eden askerlerle Müslümanlar arasında başgösteriyor”. (Göyüşov, s. 136-157)
Sanki Ruslar dünya savaşından çekilip Dağlılarla savaşıyorlar!
O dönemde yaşananların çok özet bir anlatımı kitaba göre şöyle:
Çarlık döneminde Dağlılar “barış içinde gelişme olanağından yoksun kalmış” olduklarından 1917 sonrasındaki mücadele “aydın kadrolarının azlığı, ciddi ekonomik gerilik, demografik problemler ve ideolojik alandaki uyuşmazlıklar gibi sorunların etkisi altında cereyan etmiştir”, Dağlılar devrimden hemen sonra “Kuzey Kafkasya Dağlı Birliği” adlı kurumun bayrağı altında toplanmışlar ve mücadeleyi barış ve demokratik yollarla sürdürmeyi seçmişlerdir, böylece genelde mevcut olan “ikili iktidar durumu” Terekte “üçlü iktidar haline dönüşmüştür”, Dağıstanda Şubattan sonra yerliler Geçici Hükümetin yerli organlarında tam denetimi ele geçirmişlerdir, Dağlı talepleri Baku ve Vladikafkasta yapılan kurultaylarda belirlenmiş ve “tek bir özerklik esası kabul edilerek bütün umutlar Rusya Kurucu Meclisi’nin çalışmalarına bağlanmıştır”, Dağlılar Terekte de zamanla yerel iktidar organlarında belirleyici makamları ele geçirebilmişler, Rus-Kazak halkına karşı bile anlayışlı davranmış ve “sadece kendi iç yaşamlarını istedikleri şekilde kurma arzusunda olduklarını göstermişlerdi”, fakat İmparatorluğun merkezi organları “bu asgari taleplerine bile ciddi bir direnmeyle karşılık vermişti”, “sözde halkların geleceğini kendilerinin belirlemesi hakkını kabul eden sosyalist Sovyet organları da, Dağlı halklarının özgür yaşama isteklerine karşı mücadele vermişlerdi”, bu kurumlar “bölgedeki milli anlaşmazlıkları kızıştırmayı” da başarmışlardı, sonuçta “Dağlı halkları, bu kez de, cepheyi bırakıp kaçan ve “savaş yeteneğini” sivil Müslüman halk üzerinde deneyen, müthiş bir başıbozukluk ve azgınlık içindeki Rus askeri birlikleriyle ve Kuzey Kafkasya’da sahip bulundukları ayrıcalıkları artık kaybettiklerini gören Kazaklar’la, silahlı çatışmalara girmek zorunda bırakılmışlardı”, Groznide, Vladikafkasta vb. yerlerde “Dağlılar’a karşı dahşetli katliamlar uygulanmıştır”, Dağlılar bu koşullarda bile demokratik yollara sadık kalıp çatışmaları önlemeye çalışmış ve “Rusya Kurucu Meclisi’ne katılma hazırlıklarını sürdürmüştür”, haydutluk söyleminin de iftiradan başka bir şey olmadığını göstermişlerdir, Rus güçleri “Velikorus (Büyükrus) şovenizminin idealleri çerçevesinde birleşerek” yerlilere silah gücüyle boyun eğdirmeye çalışmış, “en feci vahşilikleri yapmaktan bile çekinmemiştir”, Dağlılar mertlikle davranıp “manevi yönden işgalciden kat be kat yüksekte bulunduklarını kanıtlamışlardır”, işgalciye nefret besleseler de güçsüze merhametli davranmışlardır, Şubat 1917 devrimi sonrasında Dağlı liderleri arasında da fikir ayrılıkları ortaya çıkmıştır, bu ayrılıklar Sosyalistler, İslamcılar ve Liberal-demokratlar arasında iç siyasi rekabete dönüşmüştür, liberal-demokratlar yerlileri Dağlı kavramı altında birleştirmeye çalışmışlar, ancak bir süre sonra “rahat kuruculuk döneminin yerini silahlı müdahalelere bırakması, din adamlarının girişimi ele alması sonucunu doğurmuştur”, islamcılar ve liberal-demokratlar bağımsızlık ideallerine bağlı kalmışlardır, “Dağlı sosyalistler ise, Rusya’daki yoldaşlarının fitnelerine uymuşlar ve özgürlük hareketini belirsiz sosyal ideallere ve kişisel yararlara kurban ederek atalarının 300 yıllık mücadelesine ihanet etme yolunu tutmuşlardır”, Dağlı yaşamında islamiyet köklü bir şekilde yer ettiğinden liberal-demokrat ve sosyalistler de “siyasi mücadeleleri sırasında İslami kavram ve deyimlere geniş yer vermişler ve… toplumun hukuki esaslarının Şeriat normlarına uygun olarak şekillenmesine çalışacaklarını belirtmişlerdir”, liberallerin samimi olmasına karşın sosyalistler bunu söylerken halkı aldatmak istemişlerdir, islamcılar ise Şamil imametine yakın bir din devleti hedeflemişlerdir, islam düşüncesi Dağlı ruhunu şekillendiren ana etkenlerden biri olmuştur, laik Dağlı liderleri din ayrımı yapmaksızın yerli bağımsızlığından yana olurken “Dağlı Osetler’in hıristiyanlaşmış bölümü ise bağımsızlık mücadelesine kayıtsızlık göstermiş, hatta emperyalist Rus gericiliğiyle aynı yerde durmuştur”, “Şubat devriminin ideallerinin yaşadığı dönemde Dağlılar milli hakları uğrunda demokratik araçlarla mücadele vermelerine karşın, Petrograd’daki Ekim devriminden sonra siyasi durum bütünüyle değişmiştir”, Terekte Sovyetler Dağlı ve Kazak direnişiyle karşılaşmışlardır, bu iki güç “Bolşevik gericiliğine karşı bir araya gelerek özerklik esaslarını ortaya koysalar da sonuçta Velikorus şovenizmini kızıştıran Komünistler Kazaklar’ı Dağlılar aleyhine kışkırtarak, önce Terek Bölgesi’nde iktidarı ele geçirmiş, daha sonra ise Baku’da iktidara el koyarak buradan ve Astrahan’dan gönderdikleri güçlerle Dağıstan’a sokulmuşlardır… Bolşevikler… ortaya attıkları ideallerinin populizmden başka bir şey olmadığını, kendilerinin de Rus devletinin emperyalist özelliklerini aynen koruduklarını göstermişlerdir”, Bolşeviklerin Terekte Rus güçleri koalisyonuyla iktidarı ele geçirmelerinden “kısa bir süre sonra Kazaklar’ın sınıfsal bir grup sayılarak yokedilme olasılığıyla karşı karşıya kalmaları, bölgedeki Rus birliğinin dağılması sonucunu doğurmuştur”, bu koşullarda Bolşeviklerin yardım için başvurduğu Dağlılar Çarlık döneminde “bir alet işlevini görmüş olan Terek Kazak Ordusu’nu ağır bir yenilgiye uğratarak, Dağlı topraklarını iki parçaya ayıran Sunja Kazak stanitsalarını sürmüşler ve vatan topraklarının bir kısmını… kurtarmışlardır”, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesinden sonra Dağlı liberal liderleri ülkeden ayrılmak zorunda kalmışlardır, barışçıl dönem bitip silahlı mücadele gerekince önderlik din adamlarına geçmiştir, ülkeden ayrılıp bağımsızlık için diplomatik mücadele sürdüren liberal aydınlar da “11 Mayıs 1918’de Kafkas Dağlı Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmişlerdir”, sonrasında muhaceretteki hükümet “kardeş Osmanlılar’ın askeri yardımına dayanarak, 1918 yılının sonbaharında, milli mücahid güçlerle birlikte Dağıstan bölgesini Bolşevikler ve onlarla işbirliği içinde olan Biçerahov’un Rus-Kazak birliklerinden temizlemeyi başarmıştır”, hükümet vatana dönüp barışçıl kuruculuk çalışmalarını sürdürmüş, ancak bu dönem kısa sürmüştür, Dağlılar “bu kez de General Denikin’in komutasında önce Terek’i sonra da Dağıstan’ı işgal eden Gönüllü Ordu’ya karşı mücadele vermek zorunda kalmışlardır”, dünya savaşının sonunda Kafkasya’ya gelen İngilizler ise tarihsel bir hata yapıp Bolşeviklerle mücadelede Dağlılara değil Denikine önem vermişler ve “dolaylı olarak gelecekteki Sovyet işgali için verimli koşullar oluşmasına neden olmuşlardır”, Dağlı hükümetinin Denikinciler tarafından dağıtılmasından sonra yerliler silahlı mücadeleye geçtiğinden önderlikleri de bir kez daha din adamlarına geçmiştir, “bu mücadele Denikin’in yenilgisiyle bitse de, Kafkasyalılar bu kez de Bolşevik işgaliyle karşı karşıya kalmışlardır”, Denikin döneminde “uzun süre ikiyüzlü bir şekilde” Dağlı bağımsızlığını tanıdığını belirten “Sovyet Hükümeti” aslında hiç de o niyette olmadığını göstermiştir, “Denikin’e karşı birlikte mücadele adı altında Dağlı ayaklanmacılar arasına sokulmuş olan Rus Bolşevikleri… kendi siyasi propagandalarını yapmakla meşgul olmuş ve gelecekteki işgalleri için hazırlık yapmışlardı. Lenin hükümeti… doğrudan doğruya Rus İmparatorluğu’nun stratejik hedeflerinden yola çıktığını, bir kez daha kanıtlamıştı. Leninciler aynı zamanda, daha önce bağımsızlığını resmen tanıdıkları Kafkasya Dağlı Cumhuriyeti’nin topraklarına girmek suretiyle, bütün uluslararası hukuk normlarını ihlal etmiş” ve Rus saldırganlığının hukukla dizginlenemeyeceğini göstermiştir. Sovyetlerin Biçerahovla yaptıkları koalisyon ise Rusyadaki siyasi güçlerin hepsinin “Velikorus(Büyükrus) şovenizmine sadık olduklarını ve… içyüzlerini, bir kez daha göstermiştir”, Sovyet işgali üzerine Dağlılar İmam Necmeddin önderliğinde yeniden silahlı mücadeleyi yükseltip parlak zaferler kaznmışlardır, XI. Kızılorduyu dağıtmışlar, ancak yine de bağımsızlıklarını koruyamamışlardır, “Rus-Sovyet hükümeti… Kafkasötesi’nin işgalini gerçekleştirdikten sonra bütün güçlerini bölgenin kuzeyine” yöneltmiştir, yaşananlar Kafkasya ve Kafkasötesi halklarının işbirliğinin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir, 1920 başındaki işgal de Batı’nın acizlik ve pasifliğini göstermiştir, 1917-1920 döneminde Azerbaycan Dağlılara desteğini esirgememiştir, Denikin’in yenilgiye uğratılmasında Azeri ve Gürcülerden Dağlılara gelen karşılıksız yardımlar da etkili olmuştur, yaşananlar Kafkasya Türklerinin kaderi ile Dağlı müslümanların kaderinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu da göstermiştir, bir husus da Osmanlı yardımıdır, Dağıstan topraklarının emperyalistlerden temizlenmesi için uygun koşulları yaratan Osmanlı ordusu olmuştur, Nuri Paşa, Kazım (Kap) Bey, İsmail Berkuk, Hüseyin Efendi vb. gibi Osmanlı subay ve askerleri Dağlı mücadelesine doğrudan katılarak canlarını vermeye hazır olduklarını göstermişlerdir, Türkiyenin nüfuzunun önemi de bir kez daha görülmüştür, bu dönemde yüreği özgürlük aşkıyla çarpan Dağlı önderleri tarihe adlarını yazdırmışlardır, kişisel yararlarını gözeten sömürge yardakçıları da çıkmıştır, Çarlık, Sovyet ve sonrasında aynı karakteri koruyan Rus emperyalizmi “Dağlı halklarının doğal gelişimini engellemekte”dir, ortak dil konusu da önemlidir, Ruslar acımasız yöntemleri hep sürdürmüşlerdir, II. Dünya savaşı dönemindeki kitlesel sürgünler de Stalinizmin “icadı” olarak değil, Rus soykırım siyasetinin bir parçası olarak görülmelidir, köylerin top ve füze atışlarıyla yerle bir edilmesi geleneksel Rus politikasının bir şeklidir, propaganda ile de iftira atılmaktdır, aynı anlayışın uygulamalarına önce yağma ve haydutlukla mücadele denirken daha sonra terörizmle mücadele denilmektedir, ancak mücadele ruhu yok edilememektedir. (Göyüşov, s. 349-359)
*
Kitapta özellikle iki husus da öne çıkarılmış: Bolşevik karşıtlığı ile Dağlılara Azeri yardımı.
Bir noktanın abartılması başka bir noktanın kararmasına yol açar mı acaba, diye düşünerek, bu iki hususta yazar biraz abartıyor mu acaba, demekten de kendimi alamadım!
*
Bence okunup tespit ve görüşleri üzerinde konuşulması gereken önemli bir kitap.
*
3.4.2023
Cuma Bayazıt
*
DÜZELTME VE ÖZÜR
Burada daha önce yayınlanan iki yazıda hata yapmışım.