Vaynahlar, Çeçenler ve İnguşlar ve Kistoydan oluştuğu kabul edilen bir halktır. Bugün varlığı sürmeyen pek çok boyun da Vaynah olarak adlandırıldığı sanılır. Vaynah etnografyası, 1600 yıllık bir dönemde iç içe geçmiş evlilikler yoluyla pek çok Kafkasya halkı tarafından temsil edilir. Gürcistan’da Vaynah dillerinden birini konuşan Kistoylar da Vaynah etnografyasının bir parçasıdır. Vaynah boylarının yüzyıllardan beri Kafkasya’da, bugünkü Çeçenya-İnguşetya ve Kuzey Gürcistan’da kuşağında yerleşik olduğu kabul edilir.
Çeçen anadilde yazılı edebiyatı 20. yüzyıldan sonra hayata geçmiştir. Bu dönemlerde Çeçen kültürünün temeli sözlü anlatımlar, efsaneler, atasözleri, tekerlemeler, halk hikâyeleri, nükteler, hicivler derlenmiştir. Tarihi süreç içerisinde halkın yaratmış olduğu sözlü gelenekler yazılı hale getirilerek edebiyatlaşmaya başlamıştır.
İlk defa alfabe çalışmaları Ekim Devriminden önce Rus subayları tarafından başlatılmıştı. Karloviç Uslar adlı Rus ordusundaki bir subay Gürcü-Rus alfabesinden adapte ettiği harflerden, Kiril alfabesi ile Çeçence bir alfabe meydana getirdi.
Sonraki yıllarda Arapça harfli alfabelerde başkaları tarafından hazırlandı. 1927’den 1938’e kadar Latin harfleriyle ürünler verildi. Çok çeşitli alfabelerin kullanılmasının ardından Rus Kiril alfabesine geçildi. Sosyalist Ekim Devriminden sonra Serlo (Işık, Aydınlık) adlı günlük bir gazete yayınladılar. Çeçen yazılı edebiyatının ilk öncüleri Arbi Dudayev, Said Baduyev gibi ünlü simalar oldu. Çeçen çağdaş edebiyatının, şiirinin ilk yaratıcı isimleri bunlardı. Ahmad Najayev, Şamsuddin Ayskhanov şiir, öykü, roman türü eserleri yayınlamışlar, yazın dilinin temsilcileri olarak yer edinmişlerdi. Doğa, aşk, lirizm alanında ise pek çok edebiyatçı kalem oynatmış, Yurt sevgisini işlemiş, dilin güzelleşmesini sağlamışlar, düşünsel, fikirsel alanda önemli edebi katkılar sunmuşlardı. Çeçen-İnguş halk yaşamını anlatmış, pek çok başarılı eserler üretmişlerdir.
Kuzey Kafkas halklarında olduğu gibi Nart Mitolojileri, sözlü söylenceler, Çeçen-İnguş yazılı edebiyatına zengin kaynaklık etti. Halk arasındaki sözlü anlatımlar, derlenip toparlanarak üniversitelerde arşivledi. Çeçen edebiyatına konu olan halk destanları yazılı edebiyatta şu biçimde yer almıştı.
“Doğdukları köy adıyla anılanlar; Evtarholu Ahmet, Khraçoylu Zelimhan.
Mensubu oldukları boyun adıyla anılanlar; Akhililer’den Canhot, Alkhaşlılar’dan Alkha gibi.
Baba adıyla anılanlar; Madıoğlu Jamirza, Bahadıroğlu Mustarg gibi.”
Çeçen edebiyatı ana beslenme kaynağını, Çeçen kültürünün, folklorunun derinliğinden alır. Çeçen zengin folklorunun, halk oyunlarının, masalların, sözlü söylencelerin oluşturduğu eski hikayeler, bütün kültürel olgular, Çeçen yazılı edebiyatı sayesinde halka mal edildi. Bunlar günümüze, edebiyatçıların ürünleriyle taşındı. Sözlü söylenceler, yazıya geçirildi, unutulup kaybolmadı.
Mutfak alışkanlıkları, toplumların kültürel kimliğini oluşturan en temel özelliklerden birisi olarak kabul edilmektedirler. Çeçen mutfağı da çok zengin bir yapıya sahip olmasının yanında kendine has bazı kültürel özelliklere sahiptir.
Çeçen yemekleri genellikle bitkisel ve hayvansal ürünlere dayanmaktadır.
Çoğu yemek, temel iki yiyecek maddesi olan ”hamur ve etin” birlikteliğinden oluşmaktadır.
Çeçen toplulukları için yemeklerin ailece hep birlikte ve aynı anda yenmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuyla ilgili “Birlikte yemek tatlıdır” biçiminde atasözleri bile bulunmaktadır.
Çeçen ailesinin mutfağında hiç eksik olmayan eşsiz ve milli kabul ettikleri yemekleri; Jijig galnış isimli bir yemektir.
A vitamini deposu ve sağlığa yararları saymakla bitmeyen sarımsak, Çeçen sofralarının vazgeçilmez bir yiyeceğidir. Mutfaklarında kullanılan tüm sosların bir bileşenidir.
Çeçenya dağlarında yetişen honk (yabani sarımsak – Allium Ursinum), Çeçen mutfaklarında şifa kaynağı olarak bilinen, çok fazla bir işlem geçirmeden pırasa ve ıspanak gibi yemeği yapılan veya çiğ olarak da tüketilebilen bir bitkidir. Çeçen toplumu için bir yiyecekten daha fazlası olan bu otun hasadı şubat ayında gerçekleştirilir ve ülke sınırları dışında yaşayan Çeçenlerin yoğun arzuları üzerine yaşadıkları yerlere yerel halk tarafından gönderilir. Böylece honk tüketimininden uzak kalmamış olurlar.
Çeçen yemekleri genellikle zengin veya fakir herhangi bir sınıfa ait olmayan, her kesimin temin edebileceği malzemelerden oluşmaktadır.
Çeçen toplumunun sahip olduğu toplumsal gelenek görenekleri ile dini inançlarının mutfak kültürlerine de yansıdığı görülmektedir. Örneğin; Jijig galnış yemeği yalnız olarak yenilmez ve mutlaka büyük bir tepside sunumu gerçekleştirilir. Çeçen inanışlarına göre de sofrasını misafirden saklayan kişi, ruhunu şeytana satmış olarak sayılır.
Çeçen mutfağı, özel gün ve törenlere göre de değişiklikler gösterir.
Genelde toplumların yaşadığı coğrafi bölgeye yörelerde Çeçen yemeklerine ait farklılıklar da görülebilmektedir. Çeçenlerde sofra, sadece karın doyurma aracı olarak görülmez, sofra aynı zamanda eğitim aracıdır. Orada herkes, bir şeyler öğrenir. Örneğin; sofrada daima dikkatli olma, dinleme, çabuk düşünme, karar verme ve düşündüklerini kitle önünde dile getirebilme, güzel konuşma vb. yeteneklerini geliştirir. Öte yandan sofra geleneği, ayrıca tanışma, toplumsal kaynaşma, bütünleşme ve dostlukları geliştirme olanakları da sunar.
Çeçen Yemeklerin Gruplanması Çeçen toplumu, başka toplumlarda olduğu gibi hayvancılıkla uğraşan ve et ile süt ağırlıklı bir yemek kültürüne sahiptir. Tahıl ürünü olarak buğday ve mısır en başta yer alan vazgeçilmez yiyecekler arasındadır.
Çeçen dilinde yemek isimlerinin sonundaki “ iş ” eki o yemeğin unla yapılışını ifade eder. “Cicig” kelimesi et , “şur” ise süt anlamına gelmektedir. Çok fazla peynir çeşidi bulunan Çeçenya’da peynirin tüm türleri “nehç” terimiyle adlandırılır. Kımız ve süt karışımlı çayları herkes tarafından kabul gören yerel içeceklerindendir. Kımız şimdi eskisi kadar mutfaklarında rastlanılmasa da sütlü çayları değişmeyen değerleri arasındadır. Çeçen yemeklerinde bol miktarda bulunan protein deposu olan etler; kurutulmuş veya sucuk olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Jijig galnış; yapılışı bakımından mantıya benzetilen fakat suyu da çorba gibi içilen bir yemektir. Yemeğin kendisi kadar bir geleneğe dönüşmüş sanatsal yapısı da dikkate değer bulunmaktadır. Yemeğin sunumunun bir tepside gerçekleşmesi ve ortak paylaşımı en karakteristik özelliklerindendir . Yapımının kolay, lüks bir malzemeye gerek duyulmadan her sınıftan insanın karşılayabileceği malzemelerden yapılması da bu yemeğin özelliklerindendir. Jijig galnış, Çeçenlerin yaşamında büyük bir öneme sahiptir. Bu yüzden bu yemek üzerine yazılmış veya anlatılmış çok sayıda atasözleri ve destanlaşmış hikayelerle de karşılaşılmaktadır. Bunlardan bir tanesi; “yemek kültürü üzerine araştırma yapan bir bilim insanı; bu yemeğin çeçenler tarafından çok sevildiğini öğrenince Çeçen birine bu yemeğin ne zamandan beri yapıldığını sorar. O da bu yemeği Havva anamız, Adem babamıza yedirmiştir şeklinde bir cevap vermiştir. Konuşmaya dahil olan diğer bir kişi de evet şeklinde onaylamış ve söyle eklemiştir; sarımsak kokusu da bizi cennetten kovdurmuştur”. Çeçen toplumunda bu tür sohbetlere fazlaca rastlanılmaktadır. ”seni jijig galnış kadar seveceğim ”çeçenlerin aşkını ifade etmek için bildikleri ve kullandıkları en etkili sözdür Bu yemeği diğer hamur işi yemeklerinden ayıran en önemli özelliği yoğurma ve haşlamada kullanılan suyunun et veya tavuk suyu olmasıdır. Bu işlem yemeğin hem lezzetini hem de besin değerini arttırır. Yemeğin sosu da bol sarımsak ve yağlı haşlama suyunun karışımıyla hazırlanır. Çeçenler için bir yemekten daha fazlası olan jijig galnış, mutfaklarının ve kültürlerinin temel yapılarından birisidir.
Kurzunuş; un, su ve tuz ile hazırlanan sert bir hamurdan elde edilen yufkalar içerisine haşlanmış patatesin eklenmesiyle yapılan bir yemektir. Bu yemek suda haşlama yöntemiyle pişirilmektedir ve salça, sarımsak ve biberle hazırlanan sosa bandırılarak yenilmektedir. Bu yemek de Çeçen tarihi boyunca bilinene yemek çeşitlerinden birisidir. Kurzunuş’un farklı Kafkas toplumları tarafından değişik isimlerle (içek, kıbın, kurze, hınkal, psihaluj ve mataz) adlandırıldığı da görülmektedir.
Garzıni havl; yapıcı sertçe bir hamurdan elde edilen küçük parçaların (garzınışlar olarak adlandırılır) yağda kızartılıp üzerine ballı şerbetin ilave edilmesiyle hazırlanan bir tatlı çeşididir. Havl Arapçadan geçme bir isim olarak tatlı anlamına gelir ve Türkçede de helva olarak geçen kel Me ile aynıdır. Bir düğün töreni öncesinde erkek ailesi tarafından yapılarak akraba ve komşulara düğün davetiyesi anlamında dağıtılan garzini havl, Çeçen kültüründe önemli bir yere sahiptir. Çeçen kültüründe mısır unu, en çok tüketilen tahıllar arasında yer almaktadır. Bunun sebebi Çeçenlerin taraça olarak adlandırdıkları tarım yerlerinin en fazla mısıra elverişli olmasıdır. Mısır üretiminden dolayı da genellikle mutfaklarında yemekler, hamur işleri ve tatlılar mısır unundan yapılmaktadır.
Çeçen salatası; genel olarak bilinen bir salatadan çok bir ana yemek olacak kadar malzeme içeren, besleyicilik değeri ve doyuruculuğu yüksek bir salata çeşididir. Birçok ülke mutfağına kendi adıyla girmiştir. Örneğin bizim ülkemizde Türk mutfağında da çeçen salatası olarak bilinmektedir. Kuru baklagillerle de hazırlanan ve karbonhidrat bakımından yüksek değere sahip olan çeçen salatası genel olarak; patates, havuç, bezelye, tavuk eti, mısır, ceviz, zeytin ve turşuyla yapılmaktadır. Üzeri içinde yoğurt, mayonez ve kuru nane ve sarımsak ilave edilmektedir. Çeçen mutfağına ait olan bir başka tür salatanın içerdiği malzemelerine ve hazırlanma aşamasına aşağıda yer verilmiştir. Çeçen mutfağına ait salatanın içerisine katılan malzemeler normal bir salatadan çor farklı olarak haşlanmış dana eti, haşlanmış patates, haşlanmış bezelye, salatalık turşusu haşlanmış yumurta maydanoz, tuz ve kaymaktan oluşmaktadır. Hazırlanma aşamasında ise; et ve patatesler küçük parçalar halinde kesilir ve karıştırılır. Bezelye, turşu, doğranmış maydanoz ve yumurta bu karışımın üzerine eklenir. Sonunda ise bütün bu malzemenin üzerine kaymak ilave edilerek hazırlanmaktadır. Çeçen mutfağında görüldüğü üzere salataları bir ana yemek kadar doyurucu ve besleyicidir.
Çeçen kadınlarına göre mutfak ve mutfak işleri en önemli vazifelerin ilk başında gelmektedir. Akdeniz ülkelerinin genelinde sevilen ve Çeçenlerin de sofralarından hiç eksik etmediği yiyeceklerden birisi de sarımsaktır. Günümüzde neredeyse her ülkede ve her yörede çeşitli şekillerde servis edilmesine rağmen sarımsaklı soslar, Çeçenlerde genellikle ana yemeğin yanında sunulmakta ve tüketilmektedir.
Çeçen toplumunda küçükbaş hayvancılığın yaygın olmasıyla birlikte büyükbaş hayvancılıkta yapılmaktadır. Bu sebeple Çeçen mutfağına ait çoğu yemeklerde genellikle koyun eti ve sığır eti tercih edilmektedir, ancak yemekleri daha çok karbonhidrat ağırlıktadır.
Çeçen mutfağının en önemli özelliklerinden birisi, yemeğin içerisindeki malzemelerin besleyiciliğinin yüksek ve kolay ulaşılabilirliğe (ekonomik vb.) sahip olmasıdır. Çeçenler yerleşik bir hayata sahip olsalar da tarihi boyunca savunma savaşları yapmak zorunda kaldıklarından büyük göçler yaşamışlardır. Bu savaşçı yapıları kültür ve beslenme alışkanlıklarını şekillendirmede etkili olmuştur. Yemekleri genellikle sade, lüksiyet içermeyen ve doyuruculuğu yüksek niteliktedir. Evin erkekleri için zaman kavramı önemli olduğundan safrada geçirilen vakit her zaman kısa tutulmaya çalışılır. Toplumlarında bey, köle ve hizmetçi gibi sınıf kavramı bulunmadığından her yörede her aile sofrasında aynı malzemelerden elde edilen yemekler görülmektedir.
Çeçen toplumunun genellikle aynı avlu içinde yaşayan kalabalık aileler ve sofralar olur. Evin en yaşlı erkeğinin önüne kurulan sofralarda katı bir oturma düzeni olmasa da evin en büyük üyesinin arzu ettiği kişiler sadece yanına oturabilir. Örneğin bu kişiler torunları ya da eşi olabilirken, kız ve erkek çocuklarına çok fazla izin verilmediği görülür.