HACI ZİYABİ DOĞAN


Ben dedemi hiç tanımadım O, babam evlenmeden çok önce, genç yaşta zatürre nedeniyle vefat etmiş. Ama dedem yok diyemem, çünkü babamın amcası ve yaşamı boyunca bize dedemiz gibi davranıp el üstünde tutmuş, dede eksikliğini hissettirmemiş Hacı Ziyabi Doğan bizim dedemizdi. Ben yedi sekiz yaşlarında küçük bir çocukken yanına çağırmış dizlerinin üstüne oturtmuş “sen bir Çeçensin sülaleni köyünü ve yedi dedenin adını bilmen gerekir” diyerek hepsini tek tek ezberletmiş, “Köyünü, sülalesini ve yedi dedesinin adını bilmeyen Çeçen, temiz bir Çeçen sayılmaz, bunları sakın unutma” demişti. Hayatı boyunca atalarına vatanına karşı büyük bir muhabbet ve özlem duyan bu zat aynı zamanda tam bir İslam alimiydi. Hikaye-i hayatına gelince;

Çeçenistan’ın Terkyisti bölgesi Eliyurt köyünden Türkiye’ye göç etmiş Çeçenlerin Çartoy Tayp’ına bağlı Sontar Ne’gi sülalesinden Sultanbey ve Çovka’nın oğlu olarak 1928 yılında Kayseri Pınarbaşı Aşağıborandere köyünde doğdu. Henüz on altı onyedi yaşlarında iken tahminen 1947 yılında kader arkadaşı ve köylüsü Kabardey Hamırza Hacı Gazi İlhan’la birlikte ailesinden gizlice Mısırın başkenti Kahire’ye El Ezher Üniversitesine tahsil görmek için yola çıktı.
Suriye sınırını Resulayn Çeçenlerinin desteğiyle kaçak olarak geçtikten sonra Şam’a ulaştı. Şam’da bir yıl kadar ünlü Meydani medresesinde tahsil gördü. Aynı dönemde orada tahsil gören ünlü Çerkes alimi Tsey Cevdet Sait ile de tanıştı.
(Kızının aktardığına göre; Hacı Ziyabi Şam’da ünlü Emeviyye camiinde ibadet ederken, hala Mısır’a ulaşamamış olmanın teessürüyle uyuya kalmış, rüyasında peygamberi görme bahtiyarlığına erişmişti. Rüyasından onun kalbini sıvazlamasıyla ve “korkma kalbine ilim aşılıyorum” demesiyle ağlayarak uyanmış, rüyayı yorumlayan caminin müezzini; “endişe etme muradına nail olacaksın” demişti.)
Kısa bir süre sonra Ürdün’e geçti Amman’da tanıştığı Çeçenlerin desteğiyle bir süre Zarka da kaldı. Ancak kaçak yollarla geldikleri ve pasaportları olmadığı için bir türlü Mısır’a geçemedi. Bu dönemde türlü yollara başvurdu. Beyrut’a gidip yük gemisine kaçak binmeyi denediyse de başaramadı. Hatta daha da ileri gidip Filistin sınırından kaçak geçmeye çalışırken mayın tarlasına girdi. Burada patlamalardan hayatını zor kurtarıp Ürdün’e geri döndü. Nihayet Sukna isimli Çeçen köyünün muhtarının kendisine ve arkadaşına Ürdün vatandaşıymış gibi kimlik tanzim etmesi sayesinde edindiği pasaportlarla yol arkadaşıyla birlikte Mısır’a Kahire’ye ulaştı.

Dünyaca ünlü El Ezher in orta kısmından mezun olduktan sonra akademi kısmında öğrenim görürken 1952 yılında Albay Cemal Abdülnasır’ın gerçekleştirdiği ihtilal neticesi Kral Faruk tahttan çekildi ve milliyetçi yeni bir rejim kuruldu. Bu rejimin yarattığı baskıcı ortamda Arap olmayan yabancılara karşı bir hasmane bir tutum oluştu. Özellikle bu dönemde El Ezher talebelerinin çoğunluğunun İhvanül Müslimin (Müslüman Kardeşler Örgütü) hareketi mensubu olmalarından dolayı Mısır istihbaratı ve emniyet kuvvetleri Ezher öğrencilerine karşı kuşkuyla yaklaşmaya ve takibe almaya başladı. Tüm yabancı öğrencilerin sınır dışı edilmesi üzerine Hacı Ziyabi vatandaşı olduğu Ürdün’e geri döndü.
Zarka’da bir süre kaldıktan sonra Irak’a geçti. Bağdat Üniversitesi’ne kayıt yaptırdı. Bir buçuk yıl daha öğrenim gördü. Öğrenciliği döneminde Irak’tan Türkiye’ye ziyarete giderken Musul’da Türk casusu olduğu şüphesiyle tutuklandı. Bir süre Zaho’da hapis yattı. Suçsuzluğu anlaşıldıktan sonra serbest bırakıldı. Bağdat İslam Üniversitesi’nin hukuk ve ilahiyat bölümünden 1958 yılında mezun oldu. Mezuniyetinden sonra oniki yıl Bağdat’ta önce Kazımiye semtinde bir camide ve sonra başka camilerde imamlık yaptı.
Bilahare 1966 yılında Türkiye’ye geçici dönerek Kabardeylerin Tok ailesinden Şehrican hanımla evlendi. Bir kız çocuğu sahibi oldu. 1970 yılında kesin dönüş yaptı. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığından gelen memuriyet tekliflerini geri çevirdi. Kayseri Pınarbaşı ilçesi ve Sivas Kangal İlçesinde (Uzunyayla bölgesinde) Kurbağalık, Altıkesek, Aşağı Hüyük, Yukarı Hüyük köylerinde imamlık yaptıktan sonra en son kendi köyü Aşağı Borandere’de imamlık yaparken 1996 yılında vefat etti.
El Ezher’de öğrenim görürken Ürdün’lü Çeçen parlamenter ve din adamı Şeyh Abdülbaki Jammo, Zarka Belediye Başkanı ve Al Hüseyin Koleji Rektörü Şeyh Münir Şakir Arslan ve Ünlü alim Tsey Cevdet Said gibi Suriye ve Ürdün’de bilinen birçok sima ile dönem arkadaşıydı. (2007 yılında Ürdün’de Şeyh Abdülbaki Jammo’yu Zarka da ziyaretimde Şeyh Abdülbaki tarafından bu bilgi verilmişti.)

Bağnazlıktan hazzetmeyen hoşgörülü alçak gönüllü birisiydi. Yazları başında hacı takkesi kışın kalpağıyla ve daima pırıl pırıl ütülü takım elbisesiyle gezerdi. Klasik Türk sanat musikisi dinlemeyi sever Çerkes düğünlerinde Arabistan’dan getirdiği kaset çalarıyla çok sevdiği mızıka sesini kaydederdi. Geleneklerine, kimliğine, son derece bağlıydı. Bir gün atavatanı Çeçenistan’ı ziyaret etmeyi hayal ederdi. Büyükten küçüğe, herkese karşı nazik, tatlı dilli, güler yüzlüydü. Ana dili Çeçencenin yanısıra, mükemmelen Arapça, Çerkesce ve az derecede Kürtçe bilirdi. Rahmet özlem ve şükranla anıyorum.
(Bu biyografiyi hazırlamama yardımcı olan kızı Hatice Akdoğan’a ve tüm bu hikaye boyunca kader yol arkadaşı merhum Hamırza Hacı Gazi İlhan’ın oğlu Hamırza Celaleddin İlhan’a şükranlarımı sunarım.)